New York Günlükleri / Les Journaux de New York

BÖLÜM 5 : HOŞÇAKAL GÜZEL NEW YORK / CHAPITRE : 5 AU REVOIR BELLE NEW YORK

New York Günlükleri‘nin son bölümüyle karşınızdayız! Bu bölümü New York’u ikimize en iyi şekilde hatırlatan karelere ayırdık. Sitemizin en sevdiğimiz özelliği de bu: Başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz fotoğraflar ve başka bir yerde okuyamayacağınız anılarla dolu olması. Çünkü hepsi bizim anılarımız, dolayısıyla bizim duygularımız. Bakınca bize çok şey ifade eden fotoğrafları ve hikayesini paylaşmanın mutluluğu ise bambaşka bir duygu. Örneğin şu restoran: Upper West Side 76. sokaktaki “oda” evimizin altındaydı. Ne zaman evde yemek olmasa inip karnımızı doyurduk. Bir de benim süslenip püslenip inmem çok komikti sanki uzakta bir yere akşam yemeğine gidiyormuşçasına ama olsun yine de yapardım. Orada sadece 1 ay kaldık ama bizdeki yeri ayrı. New York’u terk etmeden önce dayanamayıp fotoğrafını çekmeye gittik hep hatırlamak için.

Bonjour les amis 🙂 on se trouve pour un dernier chapitre sur New York, chapitre un peu spécial car nous y présentons des photos des lieux où nous avons habité et où nous avions l’habitude de sortir en amoureux. Prenez par exemple la première photo, prise au croisement de la 76th Street et d’Amsterdam Avenue dans l’Upper West Side. Il s’agit d’un restaurant de type brasserie, appelé à juste titre “Amsterdam Ale House”. Quatre étages plus haut se trouvait notre tout premier appartement qui, comme nous l’avions dit dans un précédent post, était particulièrement petit… Mais c’était génial ! Quand nous avions un petit creux, il nous suffisait de descendre simplement les escaliers, et nous voilà au resto 🙂 Bien sûr, nous le recommandons non pas seulement pour les merveilleux souvenirs que nous avons eus, mais aussi pour la nourriture : si vous aimez la bonne cuisine américaine, c’est parfait pour vous ! N’hésitez pas à l’essayer si vous vous promenez dans le coin 🙂

100_4850

Bu da odamızın girişi; bu oda o kadar küçüktü ki genelde yatakta yemek yerdik. Bir keresinde çözüm bulmak adına bavulu yatırıp masa olarak kullanmayı bile denedik. Bu anılar daha sonra insan için çok değerli bir hal kazanıyor. Gül Sunal’ın anılarını yazdığı kitapta şöyle bir cümle vardı (hatırladığım kadarıyla): “İlk evimiz çok küçüktü ama mutluyduk. Yine olsa yine orada yaşarım. Ama Kemal’le (Kemal Sunal) birlikte” İşte benim de duygum bu: ben yine gitsek orada yaşarım ama sevgilimle…

Le voilà ce fameux appartement : quatrième étage, numéro 309. Une petite anecdote à ce sujet : j’ai emménagé la veille de l’arrivée de mon amour. Mais il faut savoir qu’initialement, ce n’était pas cet appartement qui était prévu. En effet, j’avais été en relation avec l’agence immobilière depuis alors quelques jours, et avais conclu un accord avec eux sur la base d’une visite virtuelle (je ne pouvais en effet me déplacer car j’étais déjà en déplacement professionnel à Miami). Ainsi donc, j’allais découvrir l’appartement en vrai le jour de mon installation… Je ne me faisais pas de soucis, ce que j’avais vu en vidéo était certes très petit, mais très convenable. L’agent qui m’accueille a malheureusement oublié les clés de l’appartement, mais me dit qu’il peut me proposer un autre, un étage au dessus, avant d’aller chercher les clés à l’agence… C’est le fameux 309 🙂 je l’ai trouvé très bien… Puis, après comparaison avec celui de l’étage d’en-dessous (car l’agent avait finalement pu récupérer les clés), je me suis dit qu’il fallait absolument le prendre ! Je ne voulais pas accueillir ma promise dans une pièce qui sentait le chou (oui, la vidéo ne m’avait en rien averti sur l’odeur… 🙂 )

fotoğraf 1 (1)

Burası ise 5 ay yaşadığımız dairemiz. 1. kattaki iki pencereli stüdyo daire. Bu evimiz upper East Side 82. sokaktaydı (1st Avenue).

Et voilà l’appartement dans lequel nous sommes restés ensemble pendant le reste du séjour. Situé de l’autre côté de Central Park, dans l’Upper East Side, sur la 82th Street, il était très bien situé 🙂

fotoğraf 5 (1)

Bu mahallede çok fazla anımız var. 2 haftada bir cumartesileri mutlaka çamaşır yıkamaya giderdik York Avenue üzerinde. Hava soğuk da olsa sıcak da olsa çamaşırların hazır olmasını beklerken (ki en fazla 50 dakikamız olurdu) mutlaka Starbucks’tan kahvemizi alır East River boyunca yürüyüş yapardık. Biriktirdiğimiz en minik kuruşları avuç dolusu verip çamaşır yıkamamız Taylandlı işyeri sahibini çok kızdırırdı 🙂 Ve mutlaka aramızda en az bir kez tartışırdık hangi çamaşırları hangileriyle beraber yıkayacağız veya kurutma makinesine de para verecek miyiz diye :)) ben kurutma makinesini gereksiz bulurdum ama şöyle de bir gerçek vardı ki evde çamaşır asacak yer yoktu 🙂

Nous avons beaucoup de souvenirs dans ce quartier… Forcément, nous y sommes restés longtemps ! Nous avions par exemple l’habitude, toutes les deux semaines, de faire une grosse lessive au Laundromat. En attendant que nos habits sentent le parfum des tropiques, nous avions l’habitude de prendre un Frappuccino au Starbucks (au fait, très pratique de trouver des Starbucks à Manhattan… il y en a partout !) et de nous promener au bord de l’East River en sirotant notre boisson fraîche… La vue sur Roosevelt Island est vraiment magnifique ! On peut la contempler en s’asseyant sur les nombreux bancs qui bordent le Carl Schurz Park, un endroit très agréable 🙂

Mahalleyle ilgili belirtmemiz gereken bir nokta Macar Mahallesi olmasıydı. Avusturya-Macar mutfağından yemek yiyebileceğiniz bir restorandan tutun da Macar ilköğretim okuluna, Macar Katolik Kilisesi’ne kadar her şey vardı. Biz eşimle farklı mutfakları denemeyi çok sevdiğimiz için elbette Macar restoranına da hemen gittik. Ben yiye yiye bize çok tanıdık olan gulaş yedim 🙂 Bir Sushi Ren vardı ki sushileri dillere destandı. Onun dışında yine mahallede bulunan Budapeşte pastanesinin tatlılarını ve aşağıda fotoğrafını gördüğünüz tipik Amerikan restoranı olan Big Daddy’s ‘i (2nd av) çok seviyorduk. İyi ki bu fotoğrafı çekmişiz çünkü malesef kapandı ve anılarımızda kaldı.

Nous habitions dans un quartier hongrois : en effet, à proximité de notre appartement se trouvaient une belle église hongroise, une école, ainsi qu’un restaurant austro-hongrois, qui d’ailleurs avait ouvert ses portes peu de temps après notre emménagement. Cela dit, le multiculturalisme propre à New York était bien présent, à l’image de la petite pâtisserie roumaine dont la vitrine, pleine de gâteaux incroyablement appétissants, nous faisait saliver 🙂 et à quelques rues de notre petit nid douillet se trouvait un de nos restaurants préférés : Big Daddy’s, le rendez-vous rétro des nostalgiques des Etats-Unis “in the 50s”. Heureusement que mon amour a pris cette photo : notre bon vieux resto a finalement fermé ses portes…

fotoğraf 2 (2)

Eşim New York’ta, Fransız Devleti’ne bağlı ve dünyanın birçok şehrinde (İstanbul dahil) şubesi olan bir ajansta çalıştığı için bir gün New York Fransız Konsolosluğu‘ndan bir davetiye aldı: Konsolosluk (5th Avenue üzerinde), 14 Şubat Sevgililer Günü vesilesiyle bir davet veriyordu. Mutluluktan uçarak gittik. Çok az aperitifin ve bol alkolün olduğu bir davetti. Ama güzel bir gece geçirdik. Bu fotoğraf Sayın Konsolos’un konuşmasından:

Une belle réception fut donnée au Consulat Général de France pour célébrer la Saint Valentin, ainsi que l’amitié entre la France et les Etats-Unis. Nous avions eu la chance d’y être conviés 🙂 ce fut une magnifique soirée, au terme de laquelle nous nous sommes rendus à Fairway pour faire des courses :p

fotoğraf 5 (19)

Eşim beni daha sonra Sevgililer Günü’nü başbaşa kutlamak için Bryant Park Grill’e yemeğe götürdü. Biz prensip olarak blogumuzda yemek fotoğrafı paylaşmıyoruz ama size bu restoranı mutlaka tavsiye ediyoruz -özellikle bizim gibi etsever iseniz.

Puisqu’on parle de la Saint Valentin… Nous avons passé notre soirée romantique au Bryant Park Grill, restaurant chic situé dans le park du même nom, juste derrière la Bibliothèque Publique de New York. Nous y avons bien mangé 🙂 avis aux amateurs de viandes : c’est un lieu parfait pour vous 🙂

Şiddetle önerdiğimiz ve bizim için en değerli anılarla dolu bir diğer restoran mahallemizdeki Ithaka Restoran‘dır. Adından da anlayabileceğiniz gibi bir Yunan lokantası. Kapısından girdiğiniz anda (kilometrelerce uzağında olmanıza rağmen) Ege ve Akdeniz havasını alıyorsunuz. Şefin özel mezeleri, garsonların balığı özenle masanıza getirip size zahmet vermeden kılçıklarını gözünüzün önünde temizlemeleri, tonton ve tatlı-sert şef garson… her şeyi, her şeyiyle bizde yeri ayrı. Umarız bir gün tekrar gidebiliriz oraya… Ben biraz duygusallaştım, zaten yazının da sonuna geldik. Yeni bir macerada görüşene dek hoşçakalın.

[ Bonus: Dayanamadım bunu yazacağım. New York’ta beni gerçek anlamda etkisi altında bırakan yer şüphesiz Madison Avenue idi. Neden 5th av, 6th av veya Park av değil de Madison? Zira 5th Av bunların arasındaki en meşhur cadde ama ben bu yol üzerinde Simit Sarayı’nın olmasından başka bir önemini görmedim kendi bakış açımdan :))) Park av ise borsacıların -daha doğru ifadeyle- borsadan zengin olanların oturduğu bir cadde ama (içinin gösterişli olduğundan şüphe duymamamıza rağmen) dışı oldukça gösterişsiz ve düz apartmanlardan başka bir şey yok bu caddede. 6th avenue, itiraf ediyorum ki, en pahalı markaların mağazalarıyla dolu ve fakat yine de Madison’da olan burada da yok. Madison bambaşka bir olay. Bunu bizim evimizin bulunduğu 1st avenue’dan yola çıkarsanız daha net anlıyorsunuz.

Manhattan haritasında da göreceğiniz gibi şu caddeler paralel: 1st av, 2nd av, 3rd av, Lexington, Park, Madison, 5th av. ve nihayet Central Park. 1’den 2’ye geçtiğinizde pek bir şey anlamıyorsunuz. Sosyo-ekonomik seviye değişmiyor. 2’den 3’e geçtiğinizde de öyle hatta ve hatta Lexington’da bir düşüş bile yaşıyorsunuz hint mutfağı, fast food lokantaları ve akmayan trafiği görüp. Park’a geçtiğinizde ister istemez bir yabancılık hissi başlıyor. Bu sosyeteye ait olmadığınız belli ama yine de iletişim kurarsınız ihtiyacınız olsa. Park av’nun sonuna yaklaştığınızda atmosferin başka bir katmanına geçmek üzere olduğunuzun farkında değilsiniz ama ters giden bir şeyler var. Nihayet neler olup bittiğini Madison’a girince anlıyorsunuz. Ülkenizde de, Batı’da başka bir ülkede de siz “çok iyi” eğitim almış, “alt orta sınıf” mensubusunuz ve kültürel birikimden saygı görüyorsunuz ama bu cadde başka bir gezegen. Caddeler paralel dedim yani benzer yerlere çıkıyor yollar ama bu cadde üzerinde pek trafik yok. Geçen arabalar da bir önceki caddelerde gördüğünüz arabaların çok üstünde. Adeta kalitesiz otomobilin girişi yasak gibi. Benim gibi giyinmiş ikinci biri yok; ben uzaylı gibi kaldım. Bir kot bi tşört çıkmışım, önümdeki kadın belki 80 yaşında ama Burberry döpiyes giymiş çantasının markasını bilmiyorum bile. Parlaklıktan okunmuyor. Bunlar insansa ben neyim derken 5th avenue’ya gelmişim. “Allah’ım bu sefer neler görücem!” derken normal insanlarla karşılaştım. Bir daha da ayağımı basmadım Madison’a… ]

Avant de quitter New York, il nous faut parler de notre restaurant préféré. The best of them all! Il s’agit d’un restaurant grec du nom d’Ithaka. Situé sur la 86th Street, entre la 2nd et la 1st Avenue, c’est tout simplement là où nous avons le mieux mangé ! La qualité de la nourriture est époustouflante 🙂 foncez-y, d’ailleurs on vous met le lien vers leur site internet pour que vous puissiez en avoir un avant-goût: www.ithakarestaurant.com Vous ne serez pas déçus ! Ainsi s’achève notre aventure dans cette ville merveilleuse… A vous maintenant de vivre de merveilleux souvenirs : New York vous attend 🙂

1 Comment »

Leave a comment