Vacances à Nice / Nice Tatilimiz
Merhaba. Çok uzun süredir iple çektiğimiz ve çok ihtiyaç hissettiğimiz tatilimiz ne yazık ki bitti ve bize anılarımızı yazmak düştü. Aix en provence yazısında bu seneki yaz tatili için oraya döneceğimizi söylemiştik ama Aix’te deniz olmadığı için Nice’e gitmenin daha uygun olduğuna karar verdik. Hem böylece bebeğimiz de denize girebilirdi. Bu yüzden Nice’in uzuuuun Promenade des Anglais caddesi üzerinde bulunan ve yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Radisson Hotel’i seçtik.
Saint André’den Nice 2 saat sürüyor. (Tatilimiz Saint André ziyareti ile başladı. Çok yakında orayı da blogumuzda anlatacağız) Otoban çok az; yolculuğun büyük kısmı dağ yollarından oluşuyor. Tabii eşim araba kullanırken ben Alpler manzarasının keyfini çıkardım.
Otele ulaştık, küçük bir sürpriz ile karşılaştık gelir gelmez. Otopark ücretliydi. Bedava olmasını beklemiyorduk ama otel müşterileri için indirimli olacağını sandık. Gecelik fiyatı 32€ idi. 5 gece için mecbur ödeyecektik. Otelden ayrılırken otopark ile ilgili bir sürpriz ile daha karşılaştık yazının sonunda anlatacağım 🙂
Yukarıdaki fotoğrafta Fransa’nın artık görmeye alışık olduğum halk plajını görüyorsunuz. Giriş ücretsiz, isteyen kendi şemsiyesi ve sandalye veya şezlonguyla gelebiliyor. Sandviçinizi, içeceğinizi getirebiliyorsunuz. İstediğiniz saatte denize girebiliyorsunuz. Sigara içmek yasak ve bu kurala uymayan bir kişi bile görmedim. Ancak evcil hayvan yasağını birçok kişi deliyor ve bu benim için asla bir sorun değil, bunun yasak olması saçma zaten. Ancak kayalıklara çıkma yasağına uyulmaması beni şaşırttı. Bu plaja her gün sadece akşamüstleri ve sadece denize girmek için geldik. Vakit geçirmedik, kurulandığımız gibi odaya döndük. Şemsiyemiz yanımızda değildi bu yüzden akşamüstü oraya gitmek daha iyi oldu.
Aşağıdaki fotoğrafta ise otelin ücretli Regence plajını görüyorsunuz. Şezlongları, şemsiyeleri, restoran kısmıyla ve tertemiz tuvaletleriyle plaj gibi plaj! Sadece sabahları gittik ve her gün birkaç saat kaldık. Tek şezlong+yarım gün (10:00-14:00 arası yani) ücreti 18€. Çift şezlong+yarım gün ise 36€. Kokteyller lezzetliydi. Ama denize karşı bira içmenin tadını başka bir şey vermezdi. Restoranında hiç yemedik ama müşteriler yoğundu ve memnundu. Çalışanlar çok saygılı ve güleryüzlü. Sigara içmek serbest o yüzden biz bebeğimiz için en köşede yer tuttuk. Eylül ayında tatil yapabilmenin en büyük avantajı kalabalıkta bunalmamak ve çocuk gürültüsü çekmemek. (Çocuğum olmasına rağmen gürültüye hala katlanamıyorum) Sakin sakin vakit geçirdik yeme de yanında yat. Öğlen saatlerini odada geçirdik çünkü hem biz dinlenmeliydik hem de bebeğimizin uyuması gerekiyordu (çocuklu hayat böyle bir şey) Plajda sadece iki kez uyutabildim.
Nice’te denize bayıldım. Otelin havuzuna bir kez bile girmedik, havuzun bulunduğu çatı katına sadece restoran için çıktık. Nice’e hem denize girmeyi ve deniz görmeyi çok özlediğim için hem de bebeklerin havuza sokulmasına karşı olduğum için geldik. Ancak biz denizin keyfini çıkardıysak da bebiş çıkaramadı çünkü onun için biraz soğuktu. Denize o kadar hasret kalmışım ki hep plajda olmak istedim. Taşlı plaj olması elbette deniz çorapları olmayanlar için bir sorun (deniz ayakkabıları bence iyi değil, ayağı tamamen kavrayan, özel kumaştan deniz çorapları daha iyi) Ama sanırım kum olmasındansa taşı tercih ettiğimi bu tatilde fark ettim. Çünkü deniz tertemiz görünüyor taşlarla.
5 gecenin üçünde KFC ve sushi yedik (yatakta tv karşısında tıkınmak gibisi yok, biz bunu köpekli hayatımızda pek yapamıyoruz, bu seferlik Rüzgar bizimle olmadığı için tadını çıkardık), bir kez otelin restoranından odaya sipariş verdik bir kere de restoranda yedik. Hepsi birbirinden lezzetliydi. (Sadece oda-kahvaltı ücrete dahildi. Diğer her şeyi ekstra ödedik.) Öğlenleri sanırım iki kez odaya söyledik, bir kez restoranda yedik, bir günü sandviç ile geçiştirdik, bir gün de ben tek başıma pizza yedim çünkü benimkiler odada uyuyordu ve plajdan dönüp ses yapmak istemedim. Otelin restoranı hakikaten çok başarılı idi. Deniz manzarasından bahsetmiyorum bile. Kahvaltı da çok iyiydi, bir kuş sütü eksikti.
Hyères’den beri yani Temmuz 2018’den beri tatil yapmamıştık ve şu 5 gün 5 saniye gibi geçti. Otelden “160€ sırf otoparka ödeyeceğiz” diye gözyaşları dökerken (mübalağa ediyorum) otopark kartını soktuğumuz makina birden engeli açıverdi biz şaştık kaldık ama çok da kalmadık geri kapanmadan hemen çıktık otoparktan. Bence ilahi adalet böyle bir şey 🙂
Son sözümü Fransız sürücülerine sakladım: kardeşim o nasıl araba sürmek ya? Ben kesintisiz 24 sene İstanbul’da yaşadım böylesini görmedim. Özellikle güney Fransa’dakiler Akdenizli olmaktan mütevellit çok tehlikeli şekilde araba kullanıyor, biz kuzeye çıktıkça medeniyete geri kavuştuk. Yoksa güneye taşınmak fantezi olarak mı kalmalı bizim için?
Yeni yazımızda size minnak bir kasabayı, Saint André les Alpes’i anlatacağız. Şimdilik hoş kalın kendinize iyi davranın 🙂
*
Bonjour les amis 🙂 aujourd’hui nous nous retrouvons pour parler de nos vacances d’été (qui, nous l’espérons, se sont bien passées pour vous aussi). Cette année, nous avons décidé de partir quelques jours à Nice, une des villes incontournables du sud de la France que nous ne connaissions pas du tout… C’est parti !
Pour commencer, quelques mots sur notre hôtel, le Radisson Blu. Parfaitement situé, sur la Promenade des anglais, face à la mer… Nous avions une chambre très confortable (avec notamment un lit gigantesque) au quatrième étage. Le room service est de grande qualité : nous en avons bénéficié deux fois pour commander un déjeuner et un dîner. Quel plaisir de manger sur le lit et en pyjama ! (N.B.: le burger et les pâtes sont très bons).
Notons qu’il y a plusieurs restaurants dans l’hôtel, dont un sur le rooftop auquel nous nous sommes empressés d’aller le premier jour. Les plats servis sont raffinés (mention spéciale à la tartelette à la framboise et à la vanille) et le service impeccable… sans oublier la vue magnifique sur la mer. Tout simplement incroyable ! Au même niveau il y a également une piscine réservée à la clientèle, ainsi qu’un bar… mais nous avons préféré la plage ! Nous sommes également allés au restaurant du rez-de-chaussée pour prendre nos copieux petits déjeuner : buffet à volonté avec un choix très large de mets tant salés que sucrés, et des boissons variés (dont du lait d’amande, notre nouveau chouchou :)). Bref, niveau miam-miam, ce fut excellent !
A noter que, fidèles à notre passion, nous avons commandé à deux reprises des sushis de Planet Sushi, situé non loin de l’hôtel… ainsi que des choses peu diététiques de chez KFC, situé plus loin à proximité de la Gare SNCF. On ne se refait pas, même en vacances 🙂
Le Radisson Blu dispose d’une plage privée, la “Regence Plage”. Les clients peuvent y louer des transats (avec matelas, parasol et serviette), mais également profiter d’un bar et d’un restaurant. Nous y sommes allés tous les jours, notre mode “pépère” fièrement enclenché ! Septembre oblige, il y avait moins de monde que d’habitude (il y en avait quand même, certes ; mais la plage n’était pas bondée). Nous avions donc davantage de choix pour nous installer. Nous avons choisi le premier rang, aux premières loges pour admirer la mer à perte de vue. Petite information pour les personnes intéressées : le tarif est légèrement plus élevé sur le premier rang. Par ailleurs, deux tarifs sont disponibles : un pour la “demi-journée” (jusqu’à 14h) et un autre pour la “journée entière” (jusqu’à ce que la plage ferme). Nous avons toujours préféré le premier, afin de nous libérer pour l’après-midi… pour nous relaxer ailleurs, notamment sur la plage publique à côté 🙂
La plage offre également la possibilité de manger sur place (une terrasse est prévue à cet effet) mais aussi de profiter d’un bar. Nous avons parfois commandé des boissons servies directement à notre place sur la plage (dont un Cosmopolitan et un Blue Lagoon – qui ne figurait pas sur la carte mais qui pourtant nous a été gentiment préparé).
Notons d’ailleurs que nous nous sommes plusieurs fois promenés le long de la Promenade des anglais, et nous avons croisé – sans les tester – d’autres plages privées comme la Coccoon Beach, qui propose une petite piscine “VIP” en plus, ou encore la Miami Beach… Si vous avez eu l’occasion d’y aller, n’hésitez pas à partager votre expérience !
Concernant la mer : rien à dire, très bonne température, quoiqu’un brin agitée quelques fois (avec des vagues qui viennent nous brusquer sans pitié alors que nous nous préparons gentiment à la baignade :D)… mais ce fut à chaque fois un grand moment de relaxation et de plaisir ! Toutefois, une petite mise en garde : selon la plage où vous êtes, il n’est parfois guère aisé de sortir de l’eau… car la plage est uniquement composé de galets, et ceci cumulé aux vagues rendra votre sortie plus laborieuse… Ma femme a quelque peu lutté par moment, sans l’aide du sauveteur de garde (en pause, sûrement…).
Voilà les amis, quelques mots de nos vacances d’été un peu tardives, mais qui nous ont fait beaucoup de bien. A très bientôt pour de nouvelles aventures 🙂
Très sympa 🙂 Vivement l’été prochain !
LikeLike