Fransa’da Hayatta Kalma Kılavuzu-III
Yeniden merhaba hepinize! Hazırsanız biraz ciddi konulardan konuşmaya başlayalım artık serinin yeni yazısında.
3) SİYASİ GÖSTERİLER
Açık konuşmak gerekirse ben Fransızların demokrasi anlayışının tam karşısındaki bir noktada duruyorum. (Fransız Devleti’ninkiyle bir sorunum yok ama halkın demokrasi anlayışıyla bir sorunum var) Fransızlar doğuştan devrimci doğuyorlar. Önce “devrimci”den ne kastettiğimi açıklayayım: révolutionnaire (devrimci) demek illa olumlu bir anlama gelmez. Kaydırağa tersten çıkmaya çalışan küçük bir çocuk da (bunu çocukken hepimiz yapmışızdır) révolutionnaire’dir. Çünkü olması gerekenin ya da olması beklenenin tersine bir hareket yapmaktadır ve bunda hiçbir sorun görmemektedir. İçgüdüsel davranır. Kaideyi yıkmaya çalışmaktadır ve bundan zevk alır. Fransızlar da işte böyle (bence) çocukça ve ergence içgüdülerle hareket ediyorlar. En küçük soruna bile sokağa dökülüp tepki gösteriyorlar ve buna demokrasi diyorlar. Yakıp yıkıyorlar, talan ve yağma ediyorlar. Ama sandığa gitme vakti geldiğinde hepsi üşeniyor. Kar yağmur çamur hatta yaz tatili demeden her fırsatta sokağa dökülen Fransızları seçim gününde evden çıkaramıyorsunuz. İlginç… Katılım oranları yerlerde sürünüyor. Sonuçlardan memnun olmuyorlar, istemedikleri biri iktidara gelince onun icraatini de protesto ediyorlar. Ne saçma ! Sokak gösterileri de sadece rahatsızlık verme amacından öteye gidemiyor. Evet sokaktaki siyasi gösteriler elbette biraz kaos yaratma, trafiği tıkama gibi amaçlar taşır ama bir sonuç alınması da beklenir. Ben şahsen 5 senedir ne sarı yeleklilerin, ne demir yolu çalışanlarının ne de aşı karşıtlarının bir sonuç alabildiğini gördüm. Hiçbir şey başaramadılar bizim rahatımızı bozmak ve yaptıkları gürültüyle, öğle uykusunu uyuyan bebeği uyandırmak haricinde. Samimi söylüyorum; siz Türkiye’deki haber bültenlerinde ne kadarını gördünüz bilmiyorum ama sarı yelekliler burayı kelimenin tam anlamıyla cehenneme çevirdiler. Emin olun o sırada burada olmak istemezdiniz. Kendimi zaman makinesiyle 1789’a ışınlanmış gibi hissettim. Dehşet dolu haftalar yaşadık. Bu kadar yıkıp dökeceğinize sandığa gidin de bari en azından bir sonucu olsun muhalefetinizin. Haksız mıyım?
Bir turistseniz veya Fransa’ya yeni yerleştiyseniz size sadece şunu söyleyebilirim: bir gün aniden hızlı tren seferiniz iptal olabilir, metro çalışmayabilir, çünkü bir protestoya denk gelebilirsiniz. Doktorlar veya hemşirelerin protestosuna düşecek kadar şanssızsanız hastanede hiçbir hizmet alamayabilirsiniz. Günlük hayat tıkanabilir. Ben bunu Paris ve Marsilya gibi büyük şehirlerde çok deneyimledim ve hakikaten çok can sıkıcı oluyor. Bunu aklınızda tutun ve siyasi bir gösteriye denk gelirseniz sakinliğinizi koruyun ve güvenli bir yere çekilin.
4) AVARELER
Şimdi “neyden bahsediyor bu?” diyorsunuzdur. Haklısınız, hemen açıklayayım. Ben Fransa’nın evsizlerine bu ismi taktım çünkü azımsanmayacak bir kısmı kendi isteğiyle bu hayatı seçiyor. Avare avare yaşıyorlar. Davranışları da bi garip. Ailelerini evlerini terk ediyorlar, iyi kötü bir iş bulabileceklerken devlete başvurmuyorlar bile. Öyle takılıyorlar gün boyu ellerinde biralarla. Hepsinin en az bir köpeği var. Dilenmiyorlar ama verilen parayı geri çevirmiyorlar. Hatta onlara nakit yerine hamburger-kola veya kek-kahve verirseniz daha çok hoşlarına gidiyor. Gece gündüz sokaktalar. Birçok insanın onlarla durup dakikalarca sohbet ettiğine sayısız kez şahit oldum. İlginç.. Avarelerin arasında çok sayıda akıl sağlığını kaybetmişi de var. Deli olsun veya olmasın bir kısmı siz sokakta yürürken mutlaka gelir takılırlar size. Başlarda çok yadırgadım ama selamlarına “Bonjour” diye karşılık vermeniz yeterli. Ben en küçük yaşlarımdan itibaren tanımadığım kimseye selam vermemeyi öğrendiğim için onlara bonjour demeyi öğrenmem çok zor oldu hala bazen demediğim oluyor. Umrumda da değil açıkçası. Sigara isterler; bir de “karşıya geçicem abi” minvalinde 1€ isterler vermeyin bence. Bu evsizlerin çoğu zararsız; ne elle taciz ne başka bir şey duymadım görmedim bugüne kadar. Sadece bir tanesi (bir kadındı) bana küfür etti ama umursamadım. Başıma bela almaya niyetim yok. “Zararsız deli” bunlar anlayacağınız. Eğer hiçbir şey konuşmazsanız yüksek sesle arkanızdan konuşurlar en fazla.. bunu da tecrübe ettim dediğim gibi.. ama onları ciddiye alan yok zaten; insanlar “avare bunlar” dercesine bakıp geçiyor işte. Gece geç saatlerde daha dikkatli olmakta fayda var. Gündüzleri saldırgan davranmayanların geceleri içki etkisiyle saldırganlaştığını biliyorum. Ücra sokaklara girmek bile bile lades olur. Zaten bence dünyanın hangi ülkesinde olursanız olun eğer tekinsiz bir sokağa (kadın da olsanız erkek de) girerseniz bile bile lades yapmış olursunuz. Bir yetişkinin, başına gelebilecek şeyleri önceden az çok tahmin ediyor ve elinden gelen önlemi alabiliyor olması lazım. Canınızın sorumluluğunu yabancılara emanet etmeyin.
Yeni yılda yazının dördüncü bölümüyle buluşuruz ! Mutlu, sağlıklı bir yıl dilerim.